PERİHAN SEVER DİRİCAN

Ben Bir Su Motoruyum...

PERİHAN SEVER DİRİCAN

“Dünler, yarınlardan önce ise ve bugun, dünün aynısıysa; öbürsü gunler, evvelsi günlerin neyi olur?” diye bir soru çıktı karşıma…

“Bugün dünün aynısıysa?...”

Düşündüm! Bugünümün dünden farkı ne? 

Kendimi su motoruna benzettim

Su motorları, suyu bir yerden alıp olduğu gibi diğer yere aktarır, suyun tadında, hacminde bir değişiklik olmaz

Ben de tıpkı onun gibi hayatımı bugünden alıp yarına aktarıyordum. Kalk, ye, iç, çalış, yat… rutinlerim vardı. Hiç biri beni hayatın  başka bir rotasına taşımıyordu.

Bugünün, yarına gelindiğinde dün olacağına ve dünlerin üzerinden yarınları kuracağımıza göre bugünümün gelişime ayak uyduran bir yapıya sahip olması gerekiyordu.

Ancak o kadar çok tamir edeceğim şeyler var dı ki, düzeltmeye yirmi dört saat yetmiyor ve kırkyama vursam tutmuyordu. Bunu böyle devam ettirirsem günler, yıllar, asırlar sonrasında da kırkyama dolaşacaktım.

Peki ne yapmalıydım?

“Önce şu adalet terazisini ortaya çıkarmalıyım!” diye düşündüm. Çıkardım ve her gün, günün bitiminde, uykuya geçmeden önce kullanmaya başladım. Terazinin bir kefesine bugün yaptıklarımı, diğer kefeye yapmak istediklerimi koyup tarttım. Şayet yapmak istediğim taraf havada, tamamen boşsa hedefime ulaşmışım demekti. İşte o an rahat bir uyku çekerek sabaha uyandım. Tam tersiyse “Neyi eksik, neyi fazla ve nerde yanlış yapıyorum? Bugün yaptığımın bugüne etkisi,  yarına katkısı ne?”  Sabaha kadar düşün… düşün dur. 

Bu düşünceler sırasında en büyük hatamın, geçmişin hatalarını bugüne taşımam olduğunu anladım.  Onlardan ders almak yerine el bebek gül bebek besliyordum. 

(Aslında bu hatayı hepimiz yapıyoruz. Belki de ülke olarak kalkınamamamızın sebebi budur. Kim bilir?)

Birincisi; “elalem” için yaşıyordum. Toplumsal baskıyı üzerimden atamayınca özgürlüğüm yitiyor, o yitince yaptığım işi düzgün yapamıyor, hayattan zevk almıyordum. Depresyon çıkmazında buluyordum kendimi…

İlk önce, o baskıcı kültürü, hurafeleri atmam lazımdı üzerimden, attım.Biraz geç oldu ama başardım bu işi…  

Devekuşu gibi başımı ibadete gömüp o günah, bu sevap davasına dışladığım  ilme açmalıydım kapıyı, açtım.  İkisi elele tutuşup yürüsün medeniyete.

Yöneticilerimi aklı, bilgisi, yeteneğine göre seçip gerekirse partimden vazgeçmeliyim dedim, geçtim. Artık saplanmıyorum bir partiye, kulübe hatta arkadaşa bile. Bana hayrı olmayanı neden sırtımda taşıyayım ki?

Doğanın kıymetini bilip insana insanca değer verip sevgiyle yürümeliyim hayat çizgisinde.

Hayatımda değişen tek şey izlediğim diziler olmamalı, imkânlarımın ölçüsünde hayatıma yeni şeyler katmalıyım. Mesela bir kitap, mesela bir sanat dalı, mesela bir gezi, mesela bir yardım eli… mesela… mesela… mesela…
 
”İki günü birbirine eşit olan ziyandadır.” Diyene ihanet etmemeliyim.

Dünya bir bayrak yarışı içinde. Neden bu yarışa ben de katılmayayım ya da hepimiz katılmayalım. Belki de dünyayı güzelleştirmek mucizesi bizim ellerimizde.

Haydi bre rastgele!

Güzel günlere erişmek dileğiyle…

Yazarın Diğer Yazıları