Yepyeni Bir Dünyaya Gerçekten Hazırmıyız? - AYSUN AVCU

Yepyeni Bir Dünyaya Gerçekten Hazırmıyız?


Teknolojinin 2000’li yıllarla birlikte dünya tarihinde görülmemiş bir gelişme hızına ulaştığı herkesin farkında olduğu bir durum. Sanayi Devrimi’nde olduğu gibi teknoloji her zaman ekonomiyi doğrudan etkileme potansiyeline sahipti. Ancak kitaba göre, içinde yaşadığımız çağın farkı teknolojinin kapsamı, ölçeği ve etki sahaları oluyor.  5G, akıllı şehirler,  yapay zeka, blockchain gibi teknolojik gelişmeler hayatımızın her alanını geri dönülmez bir şekilde dönüştürüyor.  Telefonun icat edilmesinden sonra Amerikan evlerinin yarısının telefona sahip olması 50 yıldan fazla sürdü. Radyonun 50 milyon dinleyiciyi cezbetmesi 38 yıl sürdü. Ancak Facebook ilk yılında 6 milyon kullanıcı çekti ve bu sayı önümüzdeki beş yıl içinde 100 kat arttı. Çin’in mobil kısa mesaj ve sesli mesaj hizmeti WeChat’in 300 milyon kullanıcısı var. İPhone'un piyasaya sürülmesinden iki yıl sonra, 2009'da geliştiriciler yaklaşık 150.000 uygulama oluşturdu. 2014 yılına gelindiğinde bu sayı 1,2 milyona ulaştı ve kullanıcılar toplam 75 milyardan fazla uygulama indirdi. Akıllı telefon kullanan kişilerin sayısı 1 milyarı 2012’de aşmıştı. 2020’de bu sayı 3,6 milyara ulaştı. 2023’te 4,3 milyar insanın akıllı telefon kullanıcısı olması bekleniyor.

Tüketicilerin yeni teknolojileri benimseme hızı arttıkça teknolojilerin gelişmesi de bununla paralel olarak hız kazanıyor. Elbette böylece şirketler arası rekabet inanılmaz boyutlara ulaşabiliyor; yeni teknolojilere daha hızlı adapte olabilen ve bunlara yön verebilen şirketler başarıyı yakalıyor.

Teknoloji, WhatsApp gibi işletmelerin çok az sermaye kullanarak şaşırtıcı başarı hikayeleri yazmalarına imkan tanıyor. Fikir vermesi açısından şöyle bir kıyaslama yapabiliriz: 37,600 çalışana sahip, Türkiye’nin en değerli markası Türk Havayollarının değeri 2 milyar dolar seviyesindedir. Oysa 19 milyar dolara Facebook’a satıldığında Whatsapp’ta yalnızca 55 kişi çalışıyordu.

Teknolojik gelişmeler elbette sağlık alanında da kendini gösteriyor. Sağlık hizmetlerinin gelişmesi ve yaygınlaşması sayesinde ortalama yaşam süresi tarihin en yüksek seviyesini görmüş durumda. 1950’de 45 olan ortalama ömür 1980’de 61’e, 2010’da 69’a, nihayet 2020’de 72’ye kadar çıkmıştı. Doğurganlığın da düştüğü göz önüne alındığında karşımıza çıkan olgu dünya nüfusunun yaşlanması olacaktır. Gelişmiş ülkelerde daha önceden gözlenen bu olgunun günümüzde artık gelişmekte olan ülkelerde de kendini gösterdiğine tanık oluyoruz. Avrupa Komisyonu, 2060 yılına kadar Almanya'nın nüfusunun beşte bir oranında küçüleceğini; 2010’da 54 milyon olan çalışma çağındaki insan sayısının 2060'da 36 milyona düşeceğini tahmin ediyor. Fransa’da bundan daha sert bir düşüş bekleniyor. Benzer verilere diğer gelişmiş ülkelerde de rastlamak mümkün.

Dünya önümüzdeki yıllarda hiç de alışmadığımız bir durumda olacak. Hazır mıyız?

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
14Şub

Sevgi nedir sahi..

11Eyl

Yeni Eğitim

29Ağs
27Ağs
18Ağs

Kritik Kavşakta Türkiye