Kader utansın geçiyoruz, diyor bazıları... Oysa utanması gereken o kadar çok karaktersiz, iki yüzlü insan varken kader niye utansın? Çünkü onların yüzü artık kösele gibi olmuş. Sakın unutmayın; kader nedir, bilir misiniz? “Kader var” diyen de, “kader yok” diyen de bir düşünmeli. Vay halinize ki, keşke kaderin ne olduğunu bilseydiniz. O zaman belki silkelenip kendinize gelirdiniz. Ey cahiller! Unutmayın, kaderinizde ne varsa mutlaka bir gün onu yaşayacaksınız.
Asaleti kendinde, adaleti Rabbinde ara. Asalet bambaşka bir güzelliktir; her insan taşıyamaz. Adalet ise apayrı bir değerdir. Allah’ın adaleti, başka hiçbir adalete benzemez. Bunu sakın unutmayın.
Ey cahiller! Şu duaya kulak verin, iyi dinleyin: “Hayrımı isteyen hayra ersin. Şerrimi isteyen, şerrime denk gelsin. Ne dilediysen bana içinden, Allah sana da aynısını versin. Âmin.”
Keşke insanlar uzaktan göründükleri kadar mükemmel, konuştukları kadar dürüst, davrandıkları kadar samimi olabilseydi. Ama her şey bir kurmaca, her şey bir yalan, her şey bir kandırmaca olmuş. Zaten insanlar biraz dürüst olsa, bizler bu hale gelir miydik?
Bir âşık şöyle der: “Sen sen ol, ağlama. Kaybetmekten korktuğum her şeyi özgür bıraktım.”
İnsan da dört mevsim gibidir derler. Gülerken yaza, sevinirken ilkbahara, soğuyunca kışa, hayalleri yıkıldığında ise sonbahara benzer. Ey insanoğlu! Ey cahiller! Anlayın artık.
Dünya dediğin nedir ki? Bir gamhane... Kimi mal ister, kimi güzel bir eş, kimi sıcak bir yuva... Oysa hepsi imtihandır. Allah dener, bahane çoktur. Kul sabretmeli ki kemale ersin. “İyi değilim” demek ne haddimize... Şükürler olsun her halimize. Ama siz düşünün, ey cahiller! Gittiğiniz yol, yol değildir. Bizim yolumuz Allah’ın yoludur.
Çok özledim güzel dostlarımızı... Ama sesimi çıkaramıyorum. Çünkü istenmediğimi, tüm hücrelerime kadar hissettim. Hatasını bilmeyen insandan hiçbir beklentim yoktur. Bu yüzden gönül değil, mesafe koydum. “Böylesi daha iyi” dedim.
İnsan, insan olmalı. Onurunu yitirmemeli. Her şey para değildir. Her şey araba, marka, gösteriş değildir. Her şey dedikodu, yalan dolan değildir. Unutmayın ki bir gün gelecek ve söylediğiniz yalanların içinde boğulacaksınız.
Ben zaten yarınlarımı dünden kaybettim. Gelmeyen mutluluk kendi yoluna devam etsin. Ben durağımı çoktan terk ettim. Rabbim kimseyi sevdiğiyle sınamasın, Âmin.
“Güçlü ol” dediler, “sabret” dediler. Ama kimse sormadı: “Daha ne kadar dayanabilirsin?” diye... Herkes benden aldı. Kimse bana “Sen iyi misin?” demedi. Belki de kaderimiz böyleymiş, ne dersin güzel dostum?
Ömür dediğin, güneş gibidir be usta... Bir doğduğunu, bir battığını görürsün. Nasıl geçtiğini anlayamazsın bile.
Kıymetin olmadığı bir yerde sakın durma! Ziyan olursun. Hele ki o yerde cahillik, dedikodu varsa, derhal terk et. Çünkü kendine yazık edersin. Gittiğin yerlerde güzel muhabbetler, güzel insanlar yoksa durma. Ama güzellik varsa, sohbet güzelse, gönlün huzur buluyorsa kal. Yoksa zarar görürsün, ey dostum...
Yılana neden soktun demişler... Çünkü bana sırtını döndü demiş. Öyle nankör insanlar var ki yılan gibi... Güvenmiştik bir zamanlar, ama güvenin zehri hâlâ içimizde. Dikkat et! Sana sarılırken ısırabilirler. Unutma: Her şey göründüğü gibi değildir. Ve bir gün sen de öleceksin.
Peki... Kırdığın dostların hakkını nasıl ödeyeceksin? Bir de bunun öteki tarafı var, onu da sakın unutma.