ZEKİ DAĞ

Biz ve Bizler Gazze'nin Yanındayız…

ZEKİ DAĞ

Asrın soykırımına karşı onurlu bir direnişi temsil eden Sumud Filosu, harekete geçmek için gün sayıyor…

Belirsizlikler zaman zaman belimizi bükse de, katılımcılar arasında muazzam bir dayanışma ve direniş ruhu var. Küresel ölçekte gerçekleşen bu sivil başkaldırı, şimdiden dünyada birçok dengeyi ve düzeni sarsmaya başladı.

Kuşkusuz bu filo bir askeri güç değil… Ancak İsrail’in tüm hesaplarını altüst edebilecek bir iradeye sahip.

Tarihin en büyük deniz misyonu olan Sumud Filosu, 3 bin kilometrelik bir rotayı kat edecek. Henüz yola çıkmadan bile, insanlık vicdanının nasıl bir sel olup aktığına hep birlikte şahit oluyoruz.

Denizde biz; karada siz…
Evet, Akdeniz’de gemiler Gazze’ye doğru yürürken; sizler de karada gemileri yürüteceksiniz, tıpkı Fatih Sultan Mehmed’in gemileri karadan yürüttüğü gibi… Gökte ise Ebabiller bize eşlik edecek…

Biliyorum, başımıza bir şey gelirse bazıları sadece kınamakla yetinecek. Ancak unutmayın ki; milyonlar arkamızdan yürüyecek.

Birleşmiş Milletler ve malum başkentler bizden yana olmasalar da, tarih, zaman, vicdan, deniz, rüzgâr, arz ve sema bizden taraf…

Dahası ve en güzeli: Allah bizimle beraber… En büyük güvencemiz bu.
İlhamımızı Hz. Musa (as)’dan aldık:
“Kuşkusuz Rabbim benimle beraberdir, bana mutlaka çıkış yolu gösterecektir.”
(Şuara, 62)

Kızıldeniz Hz. Musa’ya yol verdi; biz de Akdeniz’in bizi Gazze’ye taşıyacağına inanıyoruz.

Peki bu inancı nereden çıkarıyorum? Aktivistlerin kararlılığından, samimiyetlerinden…

Bu adanmış yürekler şöyle demiyorlar:
“Ey Musa! O güçlü topluluk orada olduğu müddetçe biz oraya girmeyeceğiz. Haydi, sen ve Rabbin gidin savaşın; biz işte burada oturuyoruz.”
(Maide, 24)

Aksine, Bedir Savaşı'nda ashabın taşıdığı bilinçle yürüyorlar…

Ensar'dan Sa’d bin Muaz ne demişti?
“Ya Rasulallah… Seni gönderen Allah hakkı için, artık denize yürürsen; seninle beraber biz de gireriz.”

Şimdi Tunus sahillerinde, Asr-ı Saadet esintilerini soluyoruz.
Gemi yolcuları, geriye dönüş gemilerini çoktan yakmış…

Bu insanlar selfie çekmek, takipçi sayısını artırmak ya da macera peşinde koşmak için burada değiller. Dünyalık korkuları, beklentileri, bağlantıları aşarak; adanmış yürekleriyle yola revan olmuşlar.

Düğün hazırlığı yaparken, düğününü erteleyip bu filoya katılan gençlerle beraberiz… Gelin adayına soruyorum; tepkisi ne oldu?

“Ben de bu filoya katılamaz mıyım?” dediğini duyunca duygulanıyorum…
Elhamdülillah… Gelinlik giymeyi erteleyip, kefenini beline sararak gemide yer almak isteyen kızlarımız var.

Henüz iki aylık evli bir delikanlının, eşiyle helalleşip Hak yoluna baş koyuşunu hangi kelimelerle ifade edebilirim ki?

Fabrikalarını, mağazalarını bırakıp gelen iş insanlarımızın tercihlerini duydukça Rabbime hamd ediyorum.

Kariyerinden, resmî görevinden, statüsünden vazgeçmeyi göze alanların bu kararlılığı, geleceğe dair umutlarımızı yeniden yeşertiyor.

Ne diyorlar?
“Allah beni, Gazze’ye gitmek için denize açılacak bu filonun bir parçası olmakla şereflendirdi. Başka işler önemli değil. O, rızkımızın kefilidir. Hiçbir endişemiz yok…”

Evet, tüm riskleri göze alan, görevden atılma pahasına burada olmayı tercih edenleri selamlamak durumundayız.

Katılımcıların isimleri açıklanırken, ismi okunmayanların hüznüne tanıklık ediyoruz. Bir yanda ismi okunanların sevinç gözyaşları; diğer yanda ismi okunmayanların buruk gözyaşları…

Düşünüyorum: Acaba bu gözyaşlarından hangisi Allah katında daha değerlidir?
Gözlerimin önüne, Tebük Seferi’ne katılamadığı için gözyaşı döken sahabilerle ilgili ayet geliyor:

“Kendilerine binek sağlaman için sana geldiklerinde: Sizi bindirecek bir binek bulamıyorum deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaşararak dönen kimselere de (sorumluluk yoktur).”
(Tevbe, 92)

Evet… Tüm bunlar Gazze’nin gücü ve güzelliği… Etkisi ve semeresi…
Hülasa: Kendilerinden vazgeçenler, vazifelerinin başındalar.
Unutmayın; günün sonunda iyiler kazanacak…

Yazarın Diğer Yazıları