
Sorunlu ya da Sorumlu Olmak Elimizde! (-1-)
METİN AKGÜN
Toplumların gelişmişlik düzeyini belirleyen unsurların başında, bireylerin sorumluluk bilinci gelmektedir. Sorumluluk, bireyin kendisine, çevresine ve topluma karşı yerine getirmesi gereken görevleri fark etmesi ve bu görevleri içselleştirmesi olarak tanımlanabilir (Yavuzer, 2016: 42). Buna karşın sorumluluktan uzaklaşan bireyler, toplumsal yapının uyumunu zedeleyen “sorunlu” davranış kalıpları geliştirmekte; böylece hem bireysel hem de toplumsal düzeyde çözülmelere yol açmaktadır. Bu bağlamda, “sorunlu olmak” ile “sorumlu olmak” arasındaki fark, yalnızca kişisel bir tercih değil; aynı zamanda toplumsal gelişim ve sosyal barış açısından kritik bir meseledir.
“Sorumlu Olmak” kriterini, “Toplumsal Uyumun Zedelenmesi” riski ekseninde değerlendirdiğimizde;
Sorunlu birey, yükümlülüklerini yerine getirmeyen, görevlerini ihmal eden ve çoğunlukla suçu başkalarına atma eğiliminde olan kişidir. Toplumsal psikoloji literatüründe bu tutum, “dışsal denetim odağı” ile ilişkilendirilmektedir; yani birey kendi yaşamındaki sonuçları başkalarının ya da dışsal faktörlerin belirlediğine inanır (Rotter, 1966). Böyle bireyler:
Aile içinde iş birliğini zayıflatır,
Eğitim ortamında öğrenme süreçlerini olumsuz etkiler,
İş hayatında verimsizliğe sebep olur,
Toplumda güven ve dayanışma duygusunu zedeler.
Dolayısıyla sorunlu bireylerin varlığı, yalnızca kişisel bir problem değil; sosyal sermayeyi tüketen ve toplumsal uyumu bozan bir olgu olduğu göz ardı edilmemelidir.
“Sorumlu Olmak” kriterini, “Bilinç ve Katkı Kültürü” ekseninde değerlendirdiğimizde;
Sorumluluk, bireyin hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yükümlülüklerini kabul etmesiyle ortaya çıkar. Sosyolojik açıdan bakıldığında sorumluluk, toplumsal düzenin sürdürülebilirliği için bir tür “ahlaki sermaye” işlevi görmektedir (Putnam, 2000: 88). Sorumlu birey:
Öz disiplin sahibidir,
Empati ve iş birliği geliştirir,
Sorunların çözümünde aktif rol üstlenir,
Adalet ve eşitlik ilkelerine bağlı kalır.
Bu bağlamda sorumlu olmak, yalnızca görevleri yerine getirmek değil, aynı zamanda toplumsal gelişim sürecine katkıda bulunmak olduğunu ifade edebiliriz…
“Sorumlu Olmak” kriterini önemseyerek, bu doğrultuda “Seçim Sürecini” bireysel İrade ve Sosyal Çevre ekseninde değerlendirmek gerekir.
Her birey yaşamında sorunlarla karşılaşır; bu noktada vereceği kararlar, onu ya “sorunlu” bir kişiliğe sürükler ya da “sorumlu” bir birey olmaya yöneltir. Eğitim, aile ve sosyal çevre, bireyin bu tercihlerinde belirleyici faktörlerdir (Demir & Kaya, 2019: 134). Ancak nihai karar, bireysel iradeye bağlıdır. Birey, sorunların kaynağı olmayı seçebileceği gibi çözümün parçası olmayı da tercih edebilir. Bu durum, özgür irade ile sorumluluk arasındaki sıkı ilişkiyi göstermektedir.
Henüz fark etmediğimiz, gelecekte yaşayacağımız toplumsal çalkantıya neden olacak değişimleri bir bütün olarak değerlendirdiğimizde fark ediyoruz ki;
Bireylerin tercihleri, yalnızca kendi yaşamlarını değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı da doğrudan etkilemektedir. Sorunlu bireyler toplumsal yükü artırırken; sorumluluk bilincine sahip bireyler o yükü hafifletmekte, hatta gelişime dönüştürmektedir. Bu nedenle bireylere, özellikle ailede başlayan ve okullarımızda devam eden eğitim süreçlerinde sorumluluk bilinci kazandırılması büyük önem arz etmektedir. Netice itibarıyla, sorunlu ya da sorumluluk sahibi olmak elimizdedir ve bu tercihin, toplumların geleceğini belirleyecek ana eksen olduğunu düşünüyorum.
Öncelikli ebeveyn olarak başlayan süreçte göz ardı etmememiz gereken; toplumların geleceği, bireylerin tercihleri ve bu tercihlere dayalı oynadığımız rol ile şekilleneceği gerçeğidir. Sorunlu bireyler toplumsal yükü artırırken, sorumluluk bilincine sahip bireyler o yükü hafifletir, hatta gelişime dönüştürür. Bu nedenle, her birimizin kendimize şu soruyu sorması gerekir: “Ben sorunların kaynağı mıyım, yoksa çözümün bir parçası mıyım?”
Unutmayalım ki sorunlu ya da sorumlu olmak elimizde; tercihimiz yalnızca bireysel hayatımızı değil, ait olduğumuz toplumun geleceğini de belirler. Bu açıdan; “Aile Yapımızın” ve okullarımızın yeterli olup olmadığının tespiti ve iyileştirmeye ihtiyaç duyulan veri temelli belirlenen bir açık alan tespiti ve çözüm önerisi geliştirilmesi akademik çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Kaynakça
Demir, M. & Kaya, A. (2019). Sosyal Psikoloji ve Toplumsal Uyum. İstanbul: Beta Yayıncılık.
Putnam, R. D. (2000). Bowling Alone: The Collapse and Revival of American Community. New York: Simon & Schuster.
Rotter, J. B. (1966). “Generalized expectancies for internal versus external control of reinforcement.” Psychological Monographs: General and Applied, 80(1), 1–28.
Yavuzer, H. (2016). Çocuk ve Eğitim. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Metin AKGÜN
Eğitim Bilim Uzmanı
Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı