Bazı yerler vardır; sadece haritada bir nokta değil, kalpte bir sızıdır. Bir şehirde doğup büyüyen herkesin içinde aynı yeri gülümsetir, aynı yeri sızlatır. Malatya için işte böyle bir yerdir Kernek…
İlk kez babam elimden tutup götürmüştü beni Kernek’e. Bembeyaz serinliğinde gözeler çağlarken, bir elimde pamuk şekeri, diğerinde BODO’dan aldığımız dondurma… Belki annem o gün en güzel kıyafetimi giydirmişti, “Kerneğe gidiyoruz” diye… Su kenarında oturur, ayaklarımızı serinliğe uzatırdık. O gün bugündür Kernek, benim için sadece bir semt değil; bir çocukluk fotoğrafı, bir yürek anısıdır. Ha bir de… Bizim jenerasyon çok iyi bilir: O bölgedeki çarpışan arabaları… Ne eğlenirdik orada!
Ama bu hikâyeyi sadece ben yaşamadım. Mahallede büyüyen her çocuk bilir o suyun serinliğini, o gözelerin sesini, çarpışan arabalara bindiğimizde içimizi kaplayan heyecanı… Kernek Parkı’nda koşturmanın ne demek olduğunu…
Kernek, bir neslin ortak hatırasıdır.
Herkesin çocukluğu, gençliği, duası, sevdası bir şekilde o meydanda, o gözede, o sedirde yer bulur kendine.
Ve Kernek’in bir de manevî yüzü vardır...
Hemen yanı başındaki Kernek Camii'nde, vakit yaklaşınca yaşlı amcalar saf tutar, ezanla birlikte meydanı huşû sarar. Özellikle cuma günleri, cami avlusu da, su kenarı da dolup taşar.
Biz çocukken oyun oynardık Kernek’te...
Ama ezan okununca bilirdik ki vakit tamam.
Büyüklerimizle birlikte ellerimizden tutulur, camiye koşardık.
Kernek sadece hatıraların değil, duaların da mekânıdır.
Eğlencenin yanında edep, neşenin yanında secde vardır orada.
Tıpkı Malatya gibi… Hem yürek dolusu sevinç, hem boynu bükük bir teslimiyet.
Kernek sadece su değil; Malatya’nın kalbidir.
Bir annenin çocuğunu beklediği bank,
Bir babanın evladına kayısı alırken gözlerinin içinin güldüğü çarşı,
Bir gencin ilk mektubunu cebine koyup yürüdüğü sokak…
Yaşlıların şehrin gürültüsünden kaçıp birkaç saat huzur bulduğu gölgeliktir Kernek.
Yani Kernek, bizim ortak mazimizdir.
Bugün hâlâ kulaklarımda çınlar o ses:
“Gelin bir gün de Kernek’te buluşalım…”
O çağrı, sadece bir buluşma değil; bir özlemin, bir geçmişe bağlılığın adıdır.
Ve o özlem, halkın diline türkü olmuştur.
Malatya türküsünde geçer ya hani:
> “Anam anam Kernekli misin,
Kernek’e gelmeye yeminli misin?”
Bu dörtlük, sadece bir sevdanın değil; bir mekâna olan aşkın, bir kültüre sadakatin, bir şehre bağlılığın ifadesidir.
Belki bir sevdalı bekliyordur Kernek’te…
Belki bir şehir bekliyordur evladını…
Belki de bu söz, Malatya’da yaşayan herkesin gönlündeki çağrıdır:
“Gel, Kernek’te buluşalım. Geçmişi birlikte hatırlayalım.”
Malatya büyüdü. Değişti. Gelişti.
Ama Kernek, büyümek yerine büyüklüğünü korudu.
Kendini yitirmedi. Asaletinden ödün vermedi.
Sakinliğini, vakarıyla tamamladı.
Kernek’e sahip çıkmak; sadece bir semte değil, kendi içimize, geçmişimize, insanlığımıza sahip çıkmaktır.
Kernek’in suyu hâlâ akıyor…
Ama mesele sadece su değil.
Mesele, o suyun kıyısında bir milletin ruhunu yaşatmak.
Bugün Kernek’in bir köşesinde durduğunuzda…
Bir dedenin torununa anlattığı eski hikâyeleri,
Bir annenin çocuğuna giydirdiği bayramlıkları,
Bir gencin hayallerle dolu yürüyüşünü görebilirsiniz.
Çünkü Kernek, yaşayan bir hatıradır.
> Kernek’te geçen her an, bir duadır aslında.
Su gibi aziz olmanın, sessizce hizmet etmenin adıdır.
Sakindir ama derindir.
Gösterişsizdir ama yürek taşır.
Tıpkı Malatya insanı gibi…
Ve biz bu mirası gelecek nesillere devredeceğiz.
Yeni çocuklar Kernek’te kayısı şerbeti içecek,
Yeni gençler hayallerine oradan yürüyecek,
Yeni analar, babalar, dedeler yine o gölgelerde hikâyeler anlatacak.
Kernek bizimle birlikte nefes alacak.
> Su akar, söz kalır.
Kernek yaşar, şehir yaşar.
Kimliğini yitirmeyen şehir, yolunu da yitirmez.
Çünkü yolu Kernek’ten geçen herkes, Malatya’nın ne olduğunu bilir.